bugün

entry'ler (108)

gecmisi ozleten olaylar

(bkz: koku)

gitme vakti

Sarı saçlı bir kadın geçiyordu yoldan, hızlıydı adımları... saçları uzun, benimki gibi. yüzü yoktu, arkası dönük. yüzüne tanıdığım tüm yüzleri yerleştirdim...oysa ben sadece bir kadın tanıyordum saçları sarı. o da şimdi yok artık...
sonra bir çocuk geçiyordu özgürdü adımları. nereden diyeceksiniz, nasıl belli olur ki özgürlük; salkım saçaktı üstü başı, umarsız dünyaya meydan okuyordu duruşları...insan kendinde tutsak olmamalı...
sonra bir kedi geçti, bir köpek sonra. uzandı kaldırım taşlarına... bakışlarını dikmekle dikmemek arasında kararsız, ve gözlerini açmakta.. korkusuz yanından gelip geçenlerden...
tüm olanları izleyen bilincim yerinden oynamıs dakikalar önce...yerle yeksan sözcüklerin zelzelesinden... ve bir masa bulabilmişim alal acele.. akşamın ışıklarını devirmişim bir birrr, devrilen kalbime denk... kıpırtısız bakmışım pencereden, bir damla süzülüyor gözümün önünden; yağmur mu yağıyor ne! yok gözyaşlarım değil bunlar.. ıslaklık değil yüzüme düşen... kuru, kuru bir kırıklık olsa olsa yüzümün çizgilerine üşüşen...
her dakikaya bir sigara sığdırsam iki saatte ne eder? kaç duman havalanır ve ben kaç nefes çekerim o-nu her sayıklayışımda... off ne saçma, matematiğin bir önemi yok oysa... dalgın-dargın denizler gibi gözlerim camın buğusuna yapışmış. taşıyamadığım başımı cama yaslamışım.. sigaraya bulaşmış parmaklarım halsiz, bedenim bir anda yorgun düşmüş ama birden... evet, kelimelerde devirirmiş insanı...
yağmur yağıyormu anlamıyorum... ben şu masayı anlamıyorum, sandalyeyi de... garsonu da anlamıyorum, oysa kibar. küllüğümü boşaltıp, çay getiriyor... şimdi gece gece uçan şu kuşları da anlamıyorum... ben o-nu anlamıyorum asıl... anladığımı sanıp yanılmışım...her şey böyle kalsın...
şimdi cümleler ordu gibi, kaleme uzanıp bitirmem lazım içimdekileri... iyi ki beyaz bir kağıdım var, aklamam lazım aklımdakileri...
sonra yitip giden her şey gibi, bu zamanın dilimlerini bir bir harcamam gerek...
biliyorum nasılsa bu da geçecek...
insanlar hala yürüyorlar cadde kenarında... ve şehrin ışıkları yanıyor ve kapanıyor bazı kepenkler...
şimdi gitme vakti...
gitmişlerimden, gittiklerimden, gideceklerimden...

simdi biz seninle

şimdi biz seninle el
şimdi seninle alem
hiç bir farkımız yok
şu yitip giden
kayıp senelerden...

cay fincani diye sarelle kavanozuna uzanmak

açılan başlığın anlamını sorgulamaktan ziyade, göze çarpan çukulata ve çay mevzusuna istinaden : ikisinin de birbirini çağrıştıran renklerden oluşması ile bilinçaltında açığa çıkan çukulata yeme isteğinin baskın çıkması...

hani : şahsen ben her ikisine de dayanamam, ayıramam. bir kavanoz çukulata ile yanında bir fincan çay *keyfine diyecek laf bulamam...

hayat

anlamını aramakla geçen bir ömür...

öteki

hep ötekilerdi
yüzünden yüzümüzü esirgediğimiz
biz esirgedikçe
onlar öteki bildi bizi..

diye diye, sana sana, öte öte
öteledik, ötelendik
ötelendikçe tanımaz olduk birbirimizi.........

sacmalamak istiyorum o halde tercihim ulu sozluk

saçmalamak için seçilmiş sözlük önerisi...
saçmalanmış başlıkları gördükçe, bunlar nasıl gelir akla hayale diye düşündüren başlıklardır.
saçmalanmış başlıkları ard arda sıralamak...
tercih saçmalamak olmasaydı keşke...
saçmalamak da iyidir de, mtemadiyen değil canım...
yazdıkça saçmalıyorum sanırım...
bu ne saçmalık..................

kişinin yaşlandığını anladığı an

35' ine yaklaşırken aynada gördüğü çizgilerle dehşete kapıldığı an-dır. Hele ki o yaşına kadar her şeyi bomboş hissettiği, zamanın eksik ve anlamadan geçip gittiğine inandığı an-ise...

kadinlara en cok yakisan kiyafet

(bkz: elbise)

yaşamak

insanlar yaşıyor ve sen ölüyorsun....

asidi kacmis kola

Asidi kaçmış kola gibidir hayat. Açtıktan sonra kapağını içini yaka yaka içmelisin. Asıl tadı buradadır. asidi kaçmış, vakti geçtikten sonra yaşanmış hayatın tadı hiçbir ..oka benzemez...

saril bana

"Sevgiden caydığım yerde darıl bana" der, metin altıok.

sen gel,
sevgiden caydığım yerde sarıl bana, sarıl ki sevgiye bir kere daha inanayım...........................

nerelisin sorusuna alternatif cevaplar

nerelisin?
-dünyalıyım kardeşim
dünyanın her yerinden
kah yeryüzü, kah gökyüzü
her-yer-liyim...
ayazlar da sıcak ateş
yalnızların gölgesi
acizlerin yanındayım
bir deniz mavisine
yollar giderim
bir kuş olur kanat çırpar
bazen bir balık
oltasız sularda
bir yeşil renk uğruna
gece gündüz
bir sevda uğruna
seneler deviren-im...
dünyalıyım kardeşim
dünyanın her yerinden
kah yeryüzü, kah gökyüzü
çok yer-de-yim..
lazın, çerkezin, kürdün çingenenin
afrikada yunanda
uzak doğu
yakın batı
kuzey güney fark etmez
ben güneşin doğduğu
insanın var olduğu
çok yer-de-yim
sevgiye kapıları kapanmamış
çula çaputa kanmamış
mutluluğu çığlık çığlık kutlamışta
hüznün kıymetini atlamamış
değerleri bitmemiş
savaş sevmemiş beyinlerin
içindeyim...

nerelisin ?
dünyalıyım kardeşim..
şu kısa ömrün dergahında
bir minderlik yerim var
bir de etten kemikten
bir ben-im
benliğine sarmalanmış
kah gülmüş
kah ağlamış
insanlığın yitmediği
her-yer-liyim...

bon iver

nick değişikliği yaparak; gruba ait güzel bir şarkı ve yeni nick-i ile hoş gelmiş yazarımızdır. Müzikle doludur, dop doludur seçtiği parçalar gibi...

uykusuz

gözlerinde gecelerin esrarı
birde su katılmamış efkarı var
sen uykusuz!
kaç mevsim geçti bilir misin
kaç çiçek soldu ve tekrar can buldu
sen yokken
sabahları hatırlar mısın
saat kaçtı daldığın sıralar
ve sen ne kadar dalgındın
zamanı hep es geçtin
ruhun öyle yerlerdeydi ki
yaşamın anlamını kavrayamadın
sonsuz bir uykunun koynuna doğru uyumayı gözledin
ve göze aldın beklemeyi
ve zaman geçti..
söyle uykusuz!
saat kaçtı
gece nöbetlerini kıyasıya tutarken
kaç şiire boyadın gözlerini
ve kalbin sevginin aç yollarında
kaç bin kere daha dolandı
kaç bin kere eridin güneş görmeden
saymadığın fakat çokca sayıkladığın
gecelerin içinden
hangi zaman sıyrılacak
sebepsiz yüklerinden
ne vakit kurtulacaksın
kaçtığın dalgınlığın
kaç yerde bulacak seni
ve yakalanacak mısın yine
yenecek misin bu sefer
düşünce müptelası beyninin zaaflarını
gözlerinin altında sakladığın
uykuya hasret torbalarını
dağıtabilecek misin
ve sen bilebilecek misin
hayatı beklemenin faydasız
bekletmenin anlamsız olduğunu
her şey gibi geçecek olan gecelerin
ve gündüzlerin
bir daha aynı gece ve aynı gündüz olmayacağını...
hey uykusuz!
artık uyan bu uykusuzluktan
ayır gözlerini d(k)aldığı yerden
su serp gözbebeklerine
aklının oyunlarını bırak
bilmelisin ki hayat
sana sormadan
hiç oyalanmadan
öylesine yanından
sen nöbetlere kalsanda
sana umursamadan
geçer, gider....

değişim

değişim, süre gelen zaman içerisinde yaptığı şeyleri artık yapmamak, yapmadıklarını yapmak, zaten oluşmuş bir kişiliğin dışına çıkabilmektir.
değişmek, düzen denen zorlu oyuna adapte olabilmek için oynanan iyi yada kötü oyunlardır. siz değişmek ister yada istemezsiniz. çoğu siz farkında olmadan oluşur, değişen zamana karşın uyum için,kendimizce içinde olduğumuz durumdur...

gece

biz bu siyahın içinde beyaz çiçekler aramıştık
kenarı sarı
ve hüznün damgasını yemiştik daha en baştan
bu yollar bizim değil demiştik evvela
sonra çıkılmamış yol bizim hiç değil deyip
kaptırdık kendimizi bildik yada bilinmedik
bir yörüngeye
şaşkın bakışlarımızın arasında sıkışıp kalmış
bir hengameye...

yolumuza çıkan her neyse biz ona takıldık
engellerine çarptığımız kendimizdik aslında
duygu sağanağının altında bilincimizi yitirdiğimiz
kendimiz
hep çıkmakta olan kuyularımızın duvarlarına tutunmaya çalışırken
incindi bileklerimiz...
"yaşanmamış şeylere kırılır insan" diyordu şair
biz yaşayamadıklarımızı büyüttük hep içimizde
yaşayamadıklarımızın hesabını sorduğumuz kimselerden
almak istedik intikamımızı
yaşamadıkça yaşamı bekler olduk
yaşayamadıkça küser olduk herkese
olur olmaz düşler
olur olmaz ülkeler
olur olmaz hüzünler yarattık
çok değil az kalan ömrümüzün günlerini
bir hiç uğruna savurduk
çok değil az kalan zamanlarımızın en güzel anlarını
tozlu raflara kaldırdık
ertelenmiş her şeyi bir başka bahara sarmalayıp sakladık
biz sakladıkça saklandık...
artık görünmez bedenlerimizle dolaşırken
bir değil, bir çok şehrin birbirine benzeyen yanlarında
hep aynı hikayeleri yarattık
bir kenara yazılmış gözden kaçırılmış
aslında görmezden geldiğimiz duyguları anlatan sözcükleri
hep müsvette yaptık...

biz yol deyip çıktığımız yolculuklarda
adını bilmediğimiz duraklar aradık
aradıkça çıkmaz yollar, çıkmaz sokaklar
biz hep birilerini ararken
kendimize çarptık
bu çarpmalar rastgele kazalardı
çok yara bere aldık
şimdi mevsim gece
şimdi penrecelerde çiçeksiz saksılar
çünkü mevsim kış
biriktirdiğimiz tohumlara gebe susmuş topraklar
çünkü gece
adı gece
adımız gece
siyahın içinde bir sarı alev
yüzümüz gibi...
haydi yak ışıkları sönsün
nasılsa yüzümüzde
hep o sisli
hüzünlü gölge...

anlamsiz darginliklar

en derin dargınlıklardır... su' dan sebeple başlar her şey ve bir çığ gibi büyür. birisi sorsa "neden dargınsınız" diye; anlatılacak, kaleme alınacak geçerli bir sebep çıkmaz açığa... yanlış anlaşılmaların, ihmallerin, çözülmeyen dillerin belki "iyiliğin içindi" denen tüm kelimelerin gazabına uğramıştır yürek. ve anlamsız bulunup çözülmemiştir düğüm. çözülmemiş, es geçilmiş her şey gibi biriktirilip, onarılamayacak dargınlıklara, kabullenilebilir kayıplara yol açmıştır.

insan an-ı çabuk unutur. ama yüreği kabuk bağlasa da unutmaz, bir fırsat bulup açığa çıkaracak ve hiç umulmadık bir anda yanardağ gibi patlayıverecektir. siz tüm yaşananların başrol oyuncusu olduğunuz halde, aslında senaryoyu bilmemişsinizdir.

bu durumda iletişim gerçekten çok önemli. karşınızdaki insanı dinlemek, anlamak, empati kurmak, saygı duymak... sizin önemsiz gördüğünüz bir şeye, karşınızdaki hayati önem verebilir.
En büyük savaşlar anlamsız bir sebep yüzünden çıkmıştır, en büyük aşklar yanlış anlaşılmalardan bitmiştir, en büyük dostlukları kökten yıkan da budur. Çocukların yüreği hiç tahmin etmediğiniz bir sebepten kırılabilir...

"anlamsız dargınlıklar" dediğimiz küçük sorunların altında karşınızdaki kişinin gözüyle pek büyük sebepler yaratılabilir...

sozlugun kafasini bekaretle bozmasi

bekaretle ilgili görülen bir başlıktan sonra, çağrışan düşüncelerle birlikte açılan başlıklar dizisi...

erkek egemen bir toplumda yaşanabilecek durumlardan biridir. ülkemizdeki bu durum şartlanmış bir düşünce yapısından ileri gelmektedir. öyle ki her şeyin hesabını soran, her şeyin altında bir bit yeniği arayan, "kız" lafı geçtiğinde direkt beyin zarından önce, kızlık zarı arayan anlayışın eseridir.

buz koy gecer

her şeyi uyuşturmak, dondurmak için kullanılan en pratik yol.
+ canım yanıyor
- buz koy geçer